Şafak sökmek üzereydi. Güneş nazlı gelin gibi, ürkek ve utangaç, dağların arkasından gülümsüyordu. Ara sıra bulutların ardına gizleniyor, adeta saklambaç oynamak istiyordu. Sabahın erken saatlerinde yüzündeki bu kıpkırmızı renk çok utangaç olmasından mıydı acaba?
Uykularından yeni uyanan gül bahçesinin mis kokulu gülleri güneşin en güzel rengine şahit oluyordu şafak söktüğünde. Güneş çekinerek gülümsüyordu kainata. Kuşlar, güneşin ilk ışıklarıyla etrafa dağılıyor, büyük bir neşeyle gün boyu sürecek oyunlarını oynamaya başlıyorlardı. Yusufçuklar “hû hû” demeye başlamışlardı bile. Bütün gece şakıyan bülbülün sesi artık cılızlaşmıştı. Karıncalar yuvalarından tabur tabur, tek sıra halinde rızkları için düşüyorlardı yola. Arılar mis kokulu bin bir çeşit çiçeğin davetsiz misafiri olacaklardı birazdan.
Günün ilk ışıklarıyla kozasını yırtan kelebekler, bir günlük hayata sahip olsalar da bir ömür yaşamak için kanat çırpacaklardı. Bir gün ama bir ömür, bir ömür ama bir gün…
Yeşil yaprakların arasında dolaşıp duruyordu küçük tırtıl. Bir gün kelebek olacağının farkında olmadan, sürünerek hayat yolculuğunda santim santim yol alıyordu. Kainatta bir hiç denecek kadar küçük de olsa halinden memnundu. Sürünerek yaşıyor olsa da isyanı yoktu hiç. Gözleri, bir gün düşlerine ulaşabileceğinin parıltılarıyla ışıl ışıldı. Tırtılı böylesine mutlu ve umutlu yapan tek hayali uçmaktı.
-Şimdi sürünsem de bir gün mutlaka uçacağım’ dedi tırtıl kendi kendine. Bu söz tırtılın dilinden hiç düşürmediği sözlerdendi.
‘Başaracağım, bir gün mutlaka başaracağım… Bir gün uçacağıma kendi varlığım kadar inanıyorum.’ derken derin bir düşünceye daldı. Düşlerinde kimsenin keşfetmediği güzel yerlere uçtu. Gökyüzünde şarkılar söyledi…Tırtıl ne zaman gözünü kapasa hep aynı hayali –uçtuğunu- görürdü. Her gün uçacağına dair olan inancını tazelerdi. Böylece içindeki uçma özlemi bir kat daha artardı.Çevresindekilere:
–Bir gün ben de uçacağım, derdi. Hiç kimse onu dikkate almazdı. Hatta bazıları “tırtıl aklını kaçırmış galiba” diye dalga bile geçerdi.
Tırtıl tüm söylenen sözlerin aksine uçma denemeleri yapmaya başlamıştı bile. Yerden çok yüksekte olmayan bir yaprağın üzerine çıktı ve kendini boşluğa bıraktı. Olmadı, uçamamıştı.
-Bu sefer başarılı olamadım ama gelecek sefere başaracağım” dedi. Bu denemesini defalarca tekrar etti ama her seferinde toprağa çakılıyordu. Bir şeyler yolunda gitmiyordu fakat ne? Öncelikle bunu bulmalıydı.
-Ben neden uçamıyorum, diye sordu kendi kendine.
-Uçanların benden ne farkı var? Onlar nasıl uçuyorlar, gibi sorular tırtılın aklından bir bir geçiyordu.
Tırtıl hummalı bir arayışa girdi. Her yerde sorularının cevabını aradı.
-Bundan önce ben kendime neden hiç soru sormadım? Eğer bu soruların cevabını daha önceden düşünmüş olsaydım şimdi belki de aradığım şeye, bir adım daha yaklaşmış olacaktım. Tamam ben uçmayı istiyorum; ama sadece uçmayı istemem yeterli değil. Buna defalarca şahit oldum. Fakat şunu da biliyorum ki istemek her şeyin başlangıcıdır. Öyleyse daha yolun başındayım.
İstemek Her Şeyin Başlangıcıdır.
Tırtıl henüz işin başında olduğunun şuuruyla yavaş yavaş sürünmeye devam etti. Artık kainata daha farklı bakıyordu. Çevresindeki her şey uçabilmesi için bir ipucu olabilirdi. Az ileride üzerinde bir şeyler yazılı bir taş gördü. İyice yaklaştığında bu yazının yıllar önce bir başka tırtıl tarafından kazınmış olabileceğini anladı.
Taşın üzerinde:
“Eğer başarılı olmak istiyorsan kendini tanı, eksikliklerini tamamla, yolundaki engelleri kaldır” cümlesi yazılıydı. Tırtıl bulduğu bu güzel cümleyi her zaman görebileceği bir yere astı. Böylece her an tetikte olacaktı.
-Kendimi tanımam gerekiyor, diye mırıldandı.
-Ben kendimi ne kadar tanıyorum ki, diye kendi kendine sordu.
Eline iki yaprak aldı. Bakalım kendisini ne kadar tanıyordu, biraz sonra anlayacaktı. Yaprağın birine olumlu diğerine ise olumsuz özelliklerini yazdı. Sonunda öyle şeyler çıktı ki şu ana kadar kendisine hiç yönelmediğini fark etti.
Kendinimi Tanımalıyım
-Ben kendimi tanımıyorum. Bence bütün sorun burada yatıyor. Dünyada belki de en güzel söz ‘ey tırtılcık kendini tanı’ olmalı, dedi.
-Evet evet! Eğer ben, kendimi tanırsam, eksikliklerimi de bilirim. Böylece ihtiyaç duyduğum şeyleri tamamlayarak uçabilirim.
Sorular bir türlü tırtılın peşini bırakmadı. Bu sefer de;
-Ben kendimi nasıl tanıyacağım? Kendimi tanımam için neler yapmalıyım, gibi sorular aklını kurcalamaya başladı.
-İyisi mi ben derdimi bir dostuma anlatayım, halimi bir bilene sorayım. Ne demişler; sora sora Bağdat bulunurmuş, derdini anlatan dağları aşar, derdini anlatmayan ise düz yolda şaşarmış.
Derdini anlatmaya önce çekindi tırtıl. Öyle ya, kendisine mecnun diyenler bile çıkmıştı. Kim halden anlardı ki? Fakat kendisine doğruları gösterecek, halden anlayan gerçek bir dosta şu anda her şeyden daha fazla ihtiyacı vardı.
Sonunda bu dostu aramak için yola koyulmaya karar verdi. Yolda şöyle dedi:
-Aradığım dost uçabilen biri olmalı. Çünkü kendisi uçamayan biri benim derdimi anlayamaz. Anlasa bile çözüm yolu gösteremez.
Bu düşüncelerle yolda her gördüğüne aradığı dostun özelliklerini sayarak, onlara böyle bir kimseyi tanıyıp tanımadıklarını sordu. Sonunda kozasından yeni çıkan bir kelebeğe rastladı. Aynı soruyu ona da sordu:
-Afedersiniz! Ben küçücük bir tırtılım. Yerlerde sürünerek yaşıyorum. Ama benim, şey benim bir hayalim var.
-Neymiş, dedi kelebekçik.
-Ama hayalimi size söylediğim zaman benimle dalga geçmezsiniz değil mi?
-Niye dalga geçeyim ki?
-Şimdiye kadar çevremdekiler benim bu hayalime gülüp geçtiler. Ama siz belki de bana yardımcı olabilirsiniz?
-Tırtıl kardeş, emin ol seninle dalga geçmeyeceğim. Hadi şimdi bana büyük hayalini söyle.
-Kelebek kardeş, ben de senin gibi uçmak istiyorum. Bunu başaracağıma inanıyorum ama nasıl başaracağım, onu bilmiyorum. Bana akıl verecek, uçmam için yardımcı olacak ve yol gösterecek bir dosta ihtiyacım var.
Gülümsedi minik kelebek. Kendisi de ilk uçuşunu daha bugün gerçekleştirmişti. Oysa düne kadar o da küçük bir tırtıldı ve sadece sürünebiliyordu. Karşısındaki bu sevimli tırtılın bundan haberi yoktu ama galiba bir gün uçacağını hissetmişti.
-Bak Tırtıl kardeş, senin aradığın özellikte bir bilge tanıyorum ben; umarım o sana sorularının cevabını verir ve sana yol gösterir, dedi ve tırtılı Bilge Kelebek’e yolladı.
Hedefine ulaşma konusunda azmi elden bırakmayan tırtıl hemen Bilge Kelebek’e gitti. Onu görünce;
-Benim aradığım dost, bana yardımcı olacak kimse kesinlikle bu olmalı, dedi kendi kendine.
Söze nereden başlayacağını bilemedi. Onun bu heyecanlı halini gören Bilge Kelebek söze kendisi başladı.
-Buyur, evladım birini mi arıyorsun, diye sordu Bilge Kelebek.
-Şey, efendim beni buraya minik kelebek kardeş gönderdi. Sizin bana yardımcı olabileceğinizi söyledi.
-Hangi konuda sana yardımcı olmamı istiyorsun yavrucuğum?
-Benim bir hayalim var, diye başladı tırtıl ve herkese bahsettiği düşlerini Bilge Kelebek’e anlattı bir bir. Bilge onu sabırla dinledi. Sıra tırtılın sorularına gelmişti.
-Sizce ben uçabilir miyim? Eğer uçabilirsem, bunu nasıl gerçekleştireceğim? Uçmak için ne yapmalıyım?
Kelebek önce tırtılın ilk sorusuna şöyle cevap verdi:
-Sen uçabilirsin. Bunu duyan tırtıl çok sevindi ve içinden “Aman Allah’ım, biliyordum. Demek ki uçmak benim gücüm yettiği ve başarabileceğim bir şey.
Demek ki ben arkadaşlarımın bana söylediği gibi imkanız olan bir şeyi istemiyorum. Uçmak benim yapabileceğim bir şeymiş. Bunu biliyordum, hissediyordum, diye heyecanlandı.
Kelebek, tırtılın sorularına kısa ve öz cevap veriyor böylece onun zihnini açmayı hedefliyordu. Tavırlarıyla da adeta şunu ifade etmeye çalışıyordu: “Yersiz kaygılardan kurtul, kendine güven ve korkularından sıyrıl.”
Akıllı tırtıl uçabileceğine inanamıyordu. Acaba Bilge kendisine şaka mı yapıyordu. Bu nedenle Bilge Kelebek’e yeniden sorma ihtiyacı hissetti:
-Bu soruyu size bir karınca sormuş olsaydı ona da aynı cevabı mı verirdiniz? Uçabileceğimi beni teselli etmek için de söylemiş olabilirsiniz? Kelebek, tırtılın aklını kullanmasını takdir etti ve ona sabırla cevap vermeye devam etti.
-Hayır. Sana teselli vermek gibi bir niyetim yok. Senin başaramayacağını bildiğim halde sırf üzülmeyesin diye “başaracaksın” deseydim bu sana iyilik değil tam tersine kötülük olurdu. Hem bir dost asla böyle boş teselliler vermez, vermemelidir de.
Tırtıl şimdi Bilge’yi daha dikkatli bir şekilde ve can kulağıyla dinliyordu.
Başarının Förmülü
-Yani sevgili tırtıl, uçup uçamayacağını bana bir karınca sormuş olsaydı ona olumsuz cevap verirdim. Çünkü bir karınca ne kadar isterse istesin ve bunun için ne kadar çalışırsa çalışsın uçamaz. Başarmak için önemli olan yapabileceğimiz şeyleri hedeflememizdir. Daha sonra Bilge Kelebek şöyle devam etti.
-Gelelim ikinci soruna. Eğer uçabilirsen bunu nasıl mı gerçekleştireceksin? Sana bir formül söyleyeceğim iyi dinle ve bu formülü aklının bir köşesinde bulundur. Ben buna “başarı formülü” diyorum.
Formül şu: Hedef + İstek + İnanç + Kendini tanıman + Değişim + Sabır = Başarı. Başarı bir anda elde edilen bir şey değildir. Zaman ve sabır ister. Sana verdiğim formüldeki aşamaları tamamladığın zaman üçüncü sorunun cevabını da bulmuş olacaksın. Tırtıl:
-Senin bana söylediklerine göre hedef, istek ve inanç, bende olduğuna göre, başarılı olabilmem için önce kendimi tanımalıyım, değişmeliyim, uygun şartları oluşturarak sabretmeliyim değil mi, diye sordu tırtıl. Bilge Kelebek:
-Doğru anlamışsın, dedi.
Tırtıl sorularına devam etti:
-Peki ya bunları nasıl yapacağım efendim, deyince Bilge:
-Kendi dünyana çekileceksin, kendine yöneleceksin, kozana çekileceksin, diyerek tırtılın sorusuna kısa ve öz cevap verdi.
Kelebek usta bir öğretici olduğundan tırtıla “İlerde sen de benim gibi bir kelebek olacaksın” demedi. Belki kelebek olacağını söyleseydi, tırtıl bütün çabalarından vazgeçip ‘ nasıl olsa ileride kelebek olacağım’ diye bütün gayretini bırakacaktı. Kelebek konuşması boyunca büyük bir ustalıkla bu gerçeği tırtıldan sakladı. Onu kendi ayaklarının üstünde durmaya teşvik etti.
Tırtıl kelebeğin ona söylediği formül üzerinde düşünmeye başladı. Kendine dönüp şöyle bir baktı ve;
-Benim istediğim şey, yani, hedefim belli. İsteğim var. İnancım tam. Ama Kendimi tanımıyorum. Kendimi tanıyamadığım için de değişemiyorum. Sabırlı olmayı yani yılmamayı da öğrenmem gerekiyor, dedi ve konuşmasına devam etti;
-‘Kelebek bana şifreyi söyledi. Artık bundan sonrasını da kendim halletmeliyim.’
Acaba kelebek kendi dünyana çekil sözleri neyi ifade ediyordu? ‘Burada eksik olan bir şey var’ dedi.
Tırtıl kelebeğin ona söylediği son sözleri tekrarladı;
-‘Kendi dünyana çekileceksin, kendine yöneleceksin, kozana çekileceksin…’ bu sözlerin bir devamı olmalı diyerek, kelebeğin son sözlerinin şöyle olabileceğini düşündü:
-‘…ta ki kendini tanıyıncaya, kendinin farkına varıncaya kadar kendine yöneleceksin.’ Evet, kelebek olsaydı belki bana bunları söylerdi, diye kendini kelebeğin yerine koymaya başladı. Bir söz söylediği zaman kendisini kelebeğin yerine koyar kelebek olsaydı böyle söylerdi’ diye içinden geçirirdi.
Kendi Dünyamı Kurmalıyım
Tırtılın zihninde savrulan soru fırtınası, bu sorulara vermeye çalıştığı cevaplar, kafasındaki problemleri çözmek için sarf ettiği çabalar, onu ister istemez bir değişime sürüklüyordu.
Tırtıl, kelebeğin söylediği bazı sözleri zamanla daha iyi anlamaya başladı. ‘Demek ki bazı şeyleri doğru anlamak için zamana ihtiyaç var’ dedi kendi kendine.
Kelebeğin son sözleri olan “…kozana çekil…” ifadesi tırtılın hayatına yansımaya başlamıştı artık.
Acaba kelebek kendi dünyana çekil sözleri neyi ifade ediyordu? ‘Burada eksik olan bir şey var’ dedi.
Tırtıl kelebeğin ona söylediği son sözleri tekrarladı;
-‘Kendi dünyana çekileceksin, kendine yöneleceksin, kozana çekileceksin…’ bu sözlerin bir devamı olmalı diyerek, kelebeğin son sözlerinin şöyle olabileceğini düşündü:
-‘…ta ki kendini tanıyıncaya, kendinin farkına varıncaya kadar kendine yöneleceksin.’ Evet, kelebek olsaydı belki bana bunları söylerdi, diye kendini kelebeğin yerine koymaya başladı. Bir söz söylediği zaman kendisini kelebeğin yerine koyar kelebek olsaydı böyle söylerdi’ diye içinden geçirirdi.
Kendi Dünyamı Kurmalıyım
Tırtılın zihninde savrulan soru fırtınası, bu sorulara vermeye çalıştığı cevaplar, kafasındaki problemleri çözmek için sarf ettiği çabalar, onu ister istemez bir değişime sürüklüyordu.
Tırtıl, kelebeğin söylediği bazı sözleri zamanla daha iyi anlamaya başladı. ‘Demek ki bazı şeyleri doğru anlamak için zamana ihtiyaç var’ dedi kendi kendine.
Kelebeğin son sözleri olan “…kozana çekil…” ifadesi tırtılın hayatına yansımaya başlamıştı artık.
Tırtıl:
- Kendi dünyamı kurmalıyım, diyerek önce kendisine sessiz bir yer seçti. Orada uzun bir düşünceye daldı. Ve beklenen an gelip çattı. Tırtıl değişimi gerçekleştireceği dünyasını kurmaya, kozasını örmeye, kendisini işlemeye başladı. Kozasını örmeyi tamamladı ve onun içerisinde derin bir sukuta daldı. Sadece kendisine yöneldi. Kozasında kendisini bulmuştu adeta.
Bir gün değişimini tamamladı ve olgunlaşmış olarak kozasını yırttı.
Tırtılın hayali gerçekleşmişti. Artık uçabiliyordu. Şimdi bir tırtıl değil kelebekti. Rengarenk kanatları olan bir kelebek… Uçmanın doyasıya tadını çıkartıyordu.
Çok neşeli idi. Hayatın, kendisine göstereceği güzelliklere uçtu.
Tırtıl, yani kelebek aslında bu uçuşuyla hepimize çok güzel bir mesaj vermişti. Eğer gerçekten isteyip gerektiği gibi çalışırsak bir gün mutlaka başarılı oluruz.
Kaynak: Alıntı
Paylaşmak Güzeldir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder